Keçi sayısını 50 milyona çıkarmalıyız!

Keçi sayısını 50 milyona çıkarmalıyız!

1960’ta yaklaşık 25 milyon keçiye sahip olan Türkiye’de 2022’de bu rakam 11 milyon seviyesine geriledi. Yılmaztürk: “Coğrafya ve iklime uygun hayvancılık için keçi varlığının 50 milyona çıkarılmasına yönelik eylem planı uygulamaya konulmalı…”

Yusuf Yavuz

Türkiye’de gündemin en önemli konularından biri haline gelen kırmızı etteki önlenemeyen fiyat artışı hem tüketiciyi hem de üreticileri etkiliyor. Hatalı hayvancılık politikalarının sonucu ortaya çıkan fahiş fiyatlar siyasetin de gündeminden düşmüyor. Üretim olanakları elinden alınan kırsal nüfusun büyük oranda kentlere göç etmesiyle hayvancılık da 1990’lardan itibaren hızla kan kaybetmeye başladı. 1960 yılında 24 milyon nüfusa sahip olan Türkiye’deki yetiştirilen küçükbaş hayvan sayısı toplam 59.095.408 olarak kayıtlara geçmişti. Bunun 34.463.200’ü koyun, 24.632.208’i de keçiden oluşuyordu. Nüfusa göre hayvancılık rakamlarında oldukça önemli bir potansiyeli barındıran Türkiye’de aynı yılın verilerine göre büyükbaş hayvan sayısı rakamları ise 12.435.000 sığır, 1.140.000 de manda olmak üzere toplamda 13.575.00 olarak kaydedilmişti. 1960 yılında Türkiye’nin toplam hayvan varlığı 72.670.408 olarak kayıtlara geçmişti.

Mera alanlarının kaybı son yıllarda iyice arttı. Endüstriyel yem, ilaç ve enerjiye bağımlı olmayan geleneksel hayvancılığın yerini de giderek daha pahalı bir üretim maliyeti olan endüstriyel hayvancılık almaya başladı. Tüm bunlara rağmen binlerce yıllık deneyimin aktarılarak günümüze taşınan geleneksel hayvancılıkta direnenler de var. Ancak büyük engellerle karşı karşıya kalan üreticiler, en başta Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hatalı destek uygulamaları ve piyasanın ateşini ithalatla söndürme politikası yüzünden birer birer bu alandan çekiliyor.

ADINI KOYUN VE KEÇİDEN ALAN DEVLET VE TOPLULUKLAR

Türkiye coğrafya ve iklim koşulları nedeniyle küçükbaş hayvancılık için daha uygun. Geçmişte hayvancılıkla anılan toplulukların adını alan ve Anadolu’dan Hazar kıyısına kadar geniş bir coğrafyada hüküm süren Akkoyunlular ve Karakoyunlular gibi devletlerin asli unsurlarını çobanlık yapan halk oluşturuyordu. Günümüzde de Sarıkeçililer, Karakeçililer, Akkeçililer gibi birçok Yörük-Türkmen topluluğu adını yetiştirdiği hayvanlardan alıyor.

12 EYLÜL BİLE HAYVANCILIĞA BU KADAR DARBE VURMADI

Kırsal nüfusun azaltılmasının önünün açıldığı 1980’lerde de Türkiye’nin geleneksel hayvancılıkta direnen bir ülke olduğu görülüyor. FAO ve TÜİK kaynaklı verilere göre, askeri bir darbenin yaşandığı, siyasi ve toplumsal çalkantıların zirveye çıktığı 1980 yılında Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 44 milyon olarak kaydedilirken küçükbaş hayvan sayısı ise 48.630.000 koyun, 19.043.008 de keçi olmak üzere 67.673.008 olarak kayıtlara geçti. 1980 yılındaki büyükbaş hayvan varlığı ise 15.894.000 sığır, 1.031.000 de manda olmak üzere toplam 16.925.000 olarak kaydedildi. 1980’deki toplam hayvan varlığı ise 84.598.008 olmuştu.

HATALI POLİTİKALAR HAYVANCILIĞI ERİTİYOR

AKP hükümetinin iktidara geldiği 2002’de Türkiye’de 25.174.000 koyun, 6.780.000’de keçi olmak üzere toplam 31.954.000 küçükbaş hayvan bulunuyordu. Aynı yıl büyükbaş hayvan sayısı ise 9.804.000 sığır, 121.000’de manda olmak üzere toplam 9.925.000 olarak kaydedildi. Hayvan varlığı bakımından 2000’li yıllar trajik düşüşlere sahne oldu. Buna göre 1960’ta 1 milyonun üzerinde mandaya sahip olan Türkiye’de 2007 yılına gelindiğinde bu sayı 84.705’e düştü.  Keçi sayısındaki en trajik düşüş ise 2009’da yaşandı. 2007 yılında dönemin Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak’ın ormanlara yangından daha fazla zarar verdiğini öne sürerek keçilerin kurban edilmesine yönelik çağrısı da bu trajik düşüşü körüklemişti. 1960’ta 24 milyonun üzerinde keçiye sahip olan Türkiye’de 2009’da bu sayı 5.128.285’e gerilemişti. Sığır varlığının en düşük rakama indiği yıl ise 2003 oldu. 1980’de yaklaşık 16 milyon sığır varlığına sahip olan Türkiye, 2003’te 9.788.102 sığır varlığına sahipti.*

KIRMIZI ET VE HAYVANCILIK SİYASETİN DE GÜNDEMİNDE

Genel olarak et fiyatlarındaki artışın ürkütücü boyutlara ulaşması Türkiye’nin hayvancılık politikalarının yeniden sorgulanmasına yol açıyor. Konu, seçimlere sayılı günler kala siyasilerin ve siyasete soyunan yeni isimlerin de gündeminde. O isimlerden biri de Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde yıllarca işletme şefliğinden bölge müdürlüğüne kadar her kademede görev yapan Orman Mühendisi Adnan Yılmaztürk.

(Adnan Yılmaztürk, daha önce Orman ve Su İşleri Bakanlığı 6. Bölge Müdürü olarak görev yapmıştı)

‘KEÇİ İLE MÜCADELEYİ İBADET GİBİ GÖRDÜK’

Daha önce Tarım ve Orman Bakanlığı VI. Bölge Müdürü olarak görev yapan Yılmaztürk, 2013 yılında Mersin’de katıldığı keçi yetiştiriciliği konusundaki bir panelde, şu ifadeleri kullanmıştı: Ben de küçüklüğümde Ormancıdan çok korkardım. Sonunda ben de bir ormancı oldum. Orman fakültelerinde okuyanların çoğunluğu kırsal kesimden gelen çocuklardı. Ancak her derste bizim beyinlerimiz keçinin zararları konusunda yıkanıyordu. ‘Ormancılık yapacaksan keçi ile mücadele edeceksin’ deniliyordu. Örneğin keçiden elde edilen gelirle okuyup orman mühendisi olan bir büyüğümüz, ‘evet ben keçi parasıyla okudum ama orman için bu keçiyi ortadan kaldırırım’ diyordu. Durum bu denli trajikti. Biz keçi ile mücadeleyi bir ibadet gibi gördük yani.”

(Adnan Yılmaztürk, 2013 yılında keçi yetiştiriciliğinin sorunları hakkında Mersin’in Aydıncık ilçesinde düzenlenen panelde, solda.)

YILMAZTÜRK ADAY ADAYI OLDUĞUNU DUYURDU

Görev yaptığı dönemde keçilerin ormana girişini yasaklayan düzenlemelerin esnetilmesi için çeşitli çalışmalara imza atan ve raporlar hazırlayarak yetkililere sunan Yılmaztürk, küçükbaş hayvancığın kırsal yoksulluğun önlenmesinde de önemli olduğuna işaret ederek siyasete girme nedenlerinden birinin de buna hizmet edebilmek olduğunu belirtiyor. 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde İYİ Parti’den Isparta Milletvekili aday adayı olduğunu duyuran Yılmaztürk, hayvancılık konusunda yapılan yanlış uygulamaları ve atılması gereken adımları şöyle sıralıyor:

‘İKTİDAR 21 YILDIR HER ŞEYİN ÇÖZÜMÜNÜ İTHALATTA ARADI’

“Özellikle son 20 yıldır hayvancılıkta izlenen yanlış politika ve teşvik sistemi ülke hayvancılığı bir açmaza sokulmuştur. Et ve süt fiyatları önlenemez yükselişine rağmen büyük baş besi ve süt hayvancılık işletmeleride zarar etmekte ve iflas etmektedir. Verilen yanlış teşviklerde hazineye ciddi zararlar getirmiştir. İktidarın 21 yıldır her şeyin çözümünü ithalatta aradığı gibi bu sektörde de ithalata giderek sektör iyice çıkmaza girmiştir.

‘İKLİM VE EKOLOJİK ŞARTLARA UYGUN HAYVANCILIK YAPILMALI’

Bir ülkede ve bölgede hayvancılığın şekline, türüne ekolojik şartlar ve iklim belirleyici unsurdur. Ekolojik şartlar göz önüne alınmadan yapılan hayvancılık ekonomik ve ekolojik açıdan sürdürülebilir değildir. Orta Avrupa’da yapılan hayvancılık şekli ve hayvan ırkı Türkiye’nin her bölgesinde uygulanmaya çalışılması ve verilen teşvik ve yapılan planlar ülke özellikle büyük baş hayvancılığını yem açısından dışa bağımlı hale getirmiştir. Ekosisteme uygun olmayan yapılan büyükbaş hayvancılık işletmesinin girdilerin yüksek olması nedeniyle etin kilosu ortalama 250-300 TL, süt 25 TL civarında, peynir ise 250 TL’yi geçmiştir. Fiyatların bu kadar pahalı olmasına rağmen Üretici de zarar etmektedir.”

‘HAYVANCILIKTA MALİYETİN YÜZDE 70’İ YEM’

Et ve süt ürünlerindeki fiyat artışının nedenlerinden birinin de yem açığı olduğuna değinen Yılmaztürk, verimli hayvancılık yapılabilmesi için gerekli olan kaba yem üretiminde büyük bir açık olduğuna işaret ederek, “Bir büyükbaş hayvan işletmecilik giderinin yüzde 70 kaba yemdir. Bu yem açığı ithal edilerek karşılanmakta. Bu, dökme suyla değirmen döndürmeye benzer. Ülkemizde hayvansal ürünlerin pahalı olması, yem sorunundan kaynaklanmakta halkımız sağlıklı beslenememekte, işletmeler de zarar etmektedir. Sorun, tam bir kördüğüm haline gelmiştir.”

‘KEÇİ SAYISINI 50 MİLYONA ÇIKARMALIYIZ’

Hayvancılıkta yaşanan ve giderek ağırlaşan sorunun çözülmesi için ülke şartlarına uygun hayvancılık yapılması gerektiğinin altını çizen Yılmaztürk, “Büyük baş hayvancılık teşvikleri Kars, Erzurum gibi yüksek platolarda yapılmalı. Küçükbaş koyunculuk ise mera alanlarımız olan İç Anadolu stepleri, keçi hayvancılığı da Kahramanmaraş’tan Çanakkale’ye kadar olan geniş bir alanda başta pırnal meşe- makilik sahalarıyla kızılçam sahalarında kontrollü otlatma planı ile yapılmalıdır. İşletmecilik açısından girdileri sıfıra yakın olan keçi hayvancılığı ülke insanımızın sağlıklı ucuz et ve süt ürünleri ile beslenebilmesi için mevcut keçi sayısını 50 milyona çıkaracak eylem planını acilen yapılması gerekmektedir. Kırsal kalkınmaya da ciddi katkı yapacak olan bu eylem planı ile 200 bin çobanın sigortası da teşvik için devlet tarafından ödenmelidir” görüşünü dile getirdi.

2022’DE KEÇİ SAYISINDA 760 BİNİN ÜZERİNDE DÜŞÜŞ YAŞANDI

TÜİK verilerine göre Türkiye’deki keçi varlığı 2021 yılında 12.341.514 iken bu rakam 2022’de 11.577.862’ye geriledi. 2010’lardan itibaren toparlanma eğiliminde olan keçi sayısındaki bu düşüş, küçükbaş hayvancılıkla ilgili acil adımların atılması gerektiğine işaret ediyor.

BAKANLIK RAPORUNDA KIRMIZI ETİN SADECE YÜZDE 1,3’Ü KEÇİ

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın (TAGEM) hazırladığı 2020-2024 Kırmızı Et Sektör Politika Belgesi Raporu’na göre 2019 yılı itibariyle Türkiye’deki toplam kırmızı et üretimin yüzde 89,5’i sığır, yüzde 9,1’i koyun, yüzde 1,3’ü keçi, yüzde 0,1’i ise manda etinden oluşuyor. Tarım Bakanlığı uzmanlarının hazırladığı TAGEM’in Kırmızı Et Raporunda, “Kırmızı et ithalatı, kırmızı et tüketici fiyatlarını baskılamada geçici bir çözüm yolu olarak başarılı görünse de, orta ve uzun dönemde sorun çözücü bir etki yaratmayacağı açıktır” ifadelerine yer verilmesi de dikkat çekiyor.

UZMANLAR DA KENDİ BAKANLIĞININ İTHALAT POLİTİKASINI ELEŞTİRDİ

Tüm dünyada yaşanan Covid-19 salgınının, ülkelerin gıda konusunda kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek konumda olmaları gerekliliğini açıkça ortaya koyduğunun da altı çizilen raporda, kırmızı et gibi stratejik önem taşıyan bir üründe Türkiye’nin kendi kendine yeterlilik düzeyinin yüzde 100 olabilecek olanaklara sahip olduğu, hatta üretim fazlası verebilecek potansiyeli bulunduğuna işaret edilerek, “Türkiye’de kırmızı et üretiminin yeterli düzeye gelebilmesi ve üreticilerin üretimden vazgeçmemesi için çiftçi eline geçen fiyatlarda istikrarın sağlanması ve yüksek olan üretim maliyetlerin azaltılması gerekmektedir. Kırmızı et üretiminde en önemli masraf unsuru yem maliyetleridir. Yem fiyatlarında yaşanan dalgalanmalar kırmızı et üretim maliyetlerini artırmakta hatta üreticileri üretimden vazgeçirmektedir. Birçok tarımsal destekleme politikası araçları ile yem bitkilerin üretilmesi desteklense de üretim masraflarının düşürülmesinde yeterli olmadığı görülmektedir. Kırmızı et üretim maliyetlerinin düşürülmesi için farklı destekleme politikaları uygulamaya alınmalı, girdi ve ürün piyasalarında fiyat istikrarı sağlanmalıdır. Ayrıca geniş bir mera potansiyeli olan Türkiye’de, meraların ıslahı ve üreticiye kullandırılması konusunda yeni yöntemler denenmelidir” görüşüne yer veriliyor.

* https://gazeteciyazaryusufyavuzcom.wordpress.com/2020/12/29/turkiye-hayvancilikta-12-eylulun-bile-gerisine-dustu/

Yorum bırakın