İran solunun yaşadığı hezimet bize ne anlatıyor?

İran solunun yaşadığı hezimet bize ne anlatıyor?

(İran’da solcuların da desteğini alarak 1979’da Şah’ı deviren sürgündeki Ayetullah Humeyni’nin iktidara gelir gelmez ilk icraatlarından biri toplumsal direncin önemli bir parçası olan solcuları yok etmek oldu… Fotoğraf: Tahran’da İslam devrimi sonrası kutlamalardan görünüm. BBC arşivi)

“İranlı muhaliflerin bir kısmı Humeyni’ye devrim öncesi destek verdi. Humeyni kendisine destek veren sol grupları da yok etti. Kesinlikle kimseyi affetmedi… Halkın önüne sandıklar konuldu ve Şah’ı mı İslamı mı istiyorsunuz’ diye soruldu. Benim anam babam da inanarak ve isteyerek gidip sandığa İslam Cumhuriyeti rejiminden yana oy verdiler. Birçok İranlı da bunu yaptı. Yüzde 99’du referandum sonuçları. Humeyni, ‘ben çoğunluğun oyunu aldım’ diyerek övündü. İran devletinin rejimi İslami bir rejime dönüştürüldü ve buna göre bu hak savaşına muhalefet edenleri kesmek caizdi. Anneler babalar Humeyni’yi haklı buluyordu. Sonrasında olabilecekleri kimse görmüyordu…”

İran’da bugün yaşananları anlamak için tıpkı bizim ülkemizde olduğu gibi yakın tarihe kısaca bir göz atmak yararlı olabilir. Bugün sokak protestolarını ülkesinden uzaktan izleyen ancak bir zamanlar Tahran sokaklarını inleten gösterilerin örgütleyicilerinden biri olan (Güvenliği nedeniyle adı bizde saklı) İranlı eski bir üst düzey siyasi ile 2012 yılında yaptığımız söyleşinin önemli bölümlerini 2018’de yayımlamıştık.

Humeyni öncesi İran’da yaşanan politik ve toplumsal süreç, birçok yönüyle Türkiye’de yaşananlara da benziyor. Humeyni öncesinde ülkenin önde gelen siyasi kimliklerinden biri olan sürgündeki İranlı eski siyasetçinin sorularımıza verdiği yanıtlar özetle şöyle:

“İRAN SOLUNUN KÖKLERİ KAFKASYA VE AZERBAYCAN’A DAYANIYOR”

“İran’da sol düşüncenin tarihi eskiye dayanıyor. İşçi hareketleri Kafkasya ve Azerbaycan’dan geliyor. Önce işçi hareketleri olarak başlayan süreç, zamanla siyasi partiye dönüşüyor ve İran’ın TUDEH (İran Komünist Partisi) partisi kuruluyor. TUDEH’den önce de işçi hareketi içerisinden Sovyet devriminden etkilenenler var. Örneğin Heydaramoğlu Komüntern’e seçiliyor İran’dan. Bir yanda İran Azerbaycanı’nda, diğer yanda Kürtlerin bölgesinde meşrutiyet tartışmaları yaşanıyordu. TUDEH partisi petrol, tütün ve demiryolu işçileri içerisinde örgütlenmişti. Giderek köklü bir harekete dönüştü ve mecliste temsil edilmeye başlandı. Bu hareketin arkasından entellektüel bir gelişme yaşandı.

ŞAH DÖNEMİNDE ASILAN AYDINLAR

Daha sonra TUDEH içerisindeki genç teorisyenler zamanla tutuklandı ve ardından Fedai grupları adı verilen hareket ortaya çıktı. Bu hareketin içinde ileri İslami görüşleri savunanlar bulunuyordu. Örneğin Ayetullah Talegani vardı bu hareketin içinden gelen ancak sonrasını görmedi, öldü. Ona, ‘Peder Talegani’ diyorlardı İran’da. Daha sonraları ‘Mücahidin’ adıyla anılan gruplar ortaya çıktı. Ancak bu grup bölünerek İran’da Maoist bir hareket başlattı. Şah zamanında gelişen bu hareketler bir yandan da bastırılmaya çalışılıyordu. Örneğin ABD Başkanı Nixon’un İran’ı ziyareti öncesinde, Azer Ali adındaki öğrenci lideri Şah tarafından asıldı. Hüsrev Gülesorhi, Kerametullah Danişyan gibi yazarlar da Şah tarafından asıldı. Bu dönemden bazı entellektüeller de bugün Avrupa’da yaşamını sürdürüyorlar.

İRAN PETROLÜ VE KOMÜNİSTLERLE MOLLALARIN SAVAŞI

İran’daki petrol hareketinden sonra güçlenen Şuralar kuruldu. Bu Şuralar devrimci şuraya girmek istiyordu. Ama Mollalar bunu kabul etmedi. ‘Kızıl Şuralar’ adı verilen bu grup İran’da çok güçlüydü. Komünist bir gruptu. Fabrikalarda örgütlenmiş olan Şularar, sendikalar gibi sınıf savaşı vermiyordu ama oldukça siyasi bir duruşları vardı. Bir anlamda Bolşevikleri andırıyorlardı. Çok güçlüydüler. Humeyni gelmeden önce İran sokakları Şuraların yürüyüşleri ve eylemleriyle sarsılıyordu. Milyonlarca insan bayraklarla yürüyorlardı. Ama öyle bir gelişme oldu ki, Humeyni taraftarları sokağın hakimiyetini ele geçirdi. Bir anlamda rol çaldılar. İşçi hareketini temsil eden bir parti yoktu ortada. Bir sürü grup olsa da parti olarak bir oluşum yoktu. Bu ortamda Mollaların eline düştü bu gruplar. Mollalar da kimseyi kendilerine ortak olarak görmüyorlardı. Ve bütün bu gruplarla Şulararı saf dışı bıraktı.

SINIF MÜCADELESİNDE BİR İRAN MODELİ: ŞURALAR

Şura, İslam’dan gelen bir oluşumdu. Şour etmek, yani konuşmak-tartışmak anlamına geliyordu. Ancak İran’da çok siyasi bir oluşuma dönüşmüştü. Dünyanın her yerinde sınıf sorununu sendikalar dile getirir, İran’da ise Şuralar bu işlevi görüyordu. Köylüler de işçiler de kendi aralarında şura kurabiliyordu. Bir anlamda toplumsal örgütlenme modeliydi.

(İranlı komünistlerin bir afişi. Kaynak: ajammc.com)

İRAN’DAKİ TOPLUMSAL OLAYLAR VE ADIM ADIM HUMEYNİ’NİN GELİŞİ

Humeyni’nin İngilizler’e ve bazı modern gelişmelere karşı verdiği fetvalar vardı ancak Humeyni’yi asmadılar. Bu bir soru işaretiydi. Humeyni’ye Ayetullah unvanı verdiler. İslam’da Ayatullah’ları asmazlar. Humeyni’yi bu şekilde kurtardılar. (Ancak Humeyni sonraları kendisini kurtaranları bertaraf etti.) Bu süreçte Humeyni Türkiye’ye sığındı. Bir yıl kadar Türkiye’de kaldıktan sonra Irak’a geçti. 17 yıl kadar Irak’ta yaşadı. Sonrasında da Fransa’ya geçti. Bu dönemde İran’da iç karışıklıklar başladı. Sendikal hareketlenmeler başlamıştı. Tekstil ve petrol işçilerinin başını çektiği sendikal hareketler tanklarla bastırılıyordu. İran’da muhalif bir dalga yükselmeye başlamıştı. İslami gruplar, solcular, Marksistler; bu muhalefet rüzgarını oluşturan gruplardı.

“ÖLDÜRÜLENLERİN ARDINDAN KUTLAMALAR YAPILIYORDU”

Bu dönemde Tahran’da çıkarılan Ayendegan Gazetesi’nde bir makale yayınlandı. Darius Humayun adındaki yazar makalesinde gericiliği ve komünizmi kırmızı ve siyahın biraradalığı olarak vurgulayınca tepkiyle karşılaştı. Bu tepkilerin ardından İran dışına çıkan muhalifleri polis karşıladı ve Şia yasalarına göre öldürülmeleri gerekiyordu. Çok insan bu dönemde öldürüldü. Öldürülenlerin ardından kutlamalar yapılıyordu. Artık ok yaydan çıkmıştı. İran’ın birçok bölgesinde ayaklanmalar oldu. Şah bu kargaşanın ortasında krizi yönetemiyordu ve ortaya çıkan çelişkiler kafaları karıştırıyordu. Bir yandan da Sovyetler’in Afganistan mağlubiyeti tartışılıyordu. İran’da bazı gizli anlaşmaların yapıldığı konuşuluyordu. Halk komünistler gelmesin de Humeyni gelsin diye düşünüyordu. Yeter ki bu kargaşa bitsin istiyordu…

(İranlı komünistlerin bir afişi. Kaynak: ajammc.com)

“FABRİKADA GREV YAPSANIZ İSLAM DÜŞMANI İLAN EDİLİYORDUNUZ”

Humeyni gelmeseydi İran’da sosyal devlet modelinin hayata geçmesi mümkün olabilecekti. Çünkü içinde Marksistlerin de İslamcıların da olduğu bir parlamenter sisteme doğru gidiliyordu. Şah’ın devrilmesinin ardından Irak’la savaşa girişildi ve bu savaş bir hak savaşı olarak anlatıldı İran halkına. İran devletinin rejimi İslami bir rejime dönüştürüldü ve buna göre bu hak savaşına muhalefet edenleri kesmek caizdi. Ayrıca İslami düşünceyi savunmayan herkesin muhalifliği tescillenmiş oluyordu. Örneğin bir fabrikada grev yapsanız İslam düşmanı ilan ediliyordunuz. Sokakta bir gösteri yapsanız da durum değişmiyordu.

SİYASİ CİNAYETLER VE SÜRGÜNLER BAŞLIYOR

Bu dönemde iki büyük dava açıldı. Birisi Kürtlerin birisi de Türkmenlerin yaşadığı bölgede. Kürtlerin yaşadığı bölgeye sol gruplar, Türkmenlerin bulunduğu bölgeye ise Fedailer yerleşti. Sonra bunların arasında bir savaş başladı. Hatta İran’ın bir köşesinde, Hazar Denizi yakınlarında, Maocuların kurduğu ‘Serbedaran’ (başları darda anlamında) adında bir hareket başladı. Ancak bütün bu grupları Irak savaşı sırasında dişlediler, kestiler; yok ettiler. Birçok insan da sürgüne gönderildi. Fedailer evleri basıyordu, yakaladıkları muhalifleri ya hapse atıyorlar ya da öldürüyorlardı. Bu dönemde sürgün edilenler arasında ben de vardım.

HUMEYNİ BİR SANDIK KOYDU VE “ŞAH’I MI İSLAMI MI İSTİYORSUNUZ?” DİYE SORDU

Humeyni’nin iktidara gelişinden sonra rejimin niteliğinin ne olacağına dair bir referandum yapılmıştı. Humeyni, İran halkına ‘Şah’ı mı istiyorsunuz, İslam Cumhuriyetini mi?’ diye sordu. Böyle bir soru olabilir mi? Şah’ı isteseydik sokaklara dökülmezdik. Halkın önüne sandıklar konuldu ve bu soruyu yanıtlamasını istedi. Örneğin benim anam babam da inanarak ve isteyerek gidip sandığa İslam Cumhuriyeti rejiminden yana oy verdiler. Birçok İranlı da bunu yaptı. Referandum sonrası Humeyni ‘ben çoğunluğun oyunu aldım’ diyerek övündü. Yüzde 99’du referandum sonuçları. Bu şekilde devrimden hemen sonra kendisini İran halkı karşısında meşrulaştırdı ve muhalif gruplara hiç bir hak vermedi. Anneler babalar Humeyni’yi haklı buluyordu. Sonrasında olabilecekleri kimse görmüyordu. İki gün sonra Irak’la savaşa girileceği, üç gün sonra gençlerin kesileceği, hapse atılacağı görülmüyordu. İslam devletinin gelmesini istiyorlardı. Ben burada İslam’a karşı bir şey söylemiyorum. Ama İslam’ı kullanıyorlardı. Kamboçya’da da komünizmi kullandılar ve çok sayıda insanı öldürdüler. Afganistan’a da demokrasiyi sokacağız diye geldiler ama Taliban kadınları kesti.

“İRAN’DAKİ KADIN VE ÖĞRENCİ HAREKETLERİNİ İZLEYİP UMUTLANIYORUM”

Siyasi mülteci olarak yaşamımı sürdürmeye başladım. O yıllarda gizli geziyordum. İran’daki karmaşanın içerisindeyken de gizli yaşıyorduk bir anlamda. Ya da kaçmak zorundaydık. Tim evleri basılıyordu, öldürülüyordu insanlar. Ben de önce gizlendim, sonunda da kaçtım. Birçok örgüt evi direndi. Bu dönemde binin üzerinde muhalif cezaevlerinde asıldı. Şimdilerde toplu mezarlar ortaya çıkıyor İran’da. Şimdi İranlı gençler bunları hatırlamıyor. Üzerinden çok yıllar geçti. Ancak şimdilerde İran’da kadın ve öğrenci hareketlerindeki gelişmeleri ben de dışarıdan izliyorum ve umutlanıyorum. Örneğin altı tane İranlı sinemacının BBC ile ilişkilerinden dolayı baskılara maruz kalmasına karşı gösterilen dayanışma ve tepkiler de umut verici. İşçi hareketleri de yavaş yavaş yeniden gelişiyor. Bütün bunlar İran’daki ateşin sönmediğini gösteriyor. Muhalefet hala direniyor. Hareket ölmemiş, alttan alta sürüyor. Humeyni döneminde ülke dışına çıkan aydınlar da İran’la bağlarını koparmış değil. İran’daki muhalefeti destekliyorlar. Ancak şimdiki hükümet de oldukça güçlü. Ekonomik olarak da askeri olarak da güçlü. İran’daki muhalefeti bastırma konusunda tecrübeliler.

“HUMEYNİ KENDİSİNE DESTEK VEREN SOL GRUPLARI DA YOK ETTİ”

İranlı muhaliflerin bir kısmı Humeyni’ye devrim öncesi destek verdi ama hepsi değil. O dönem Humeyni’yi antiemperyalist olarak görenler vardı, bunları biliyoruz. Ama ‘TUDEH Partisi, İslam Cumhuriyetini savundu, Fedaileri savundu; Maoistler savunmadı’ demek bir şey ifade etmiyor. Bunlar belki zamanı geldiğinde tartışılacak şeyler ama şimdi bir etkisi yok. Humeyni kendisine destek veren sol grupları da yok etti. Kesinlikle kimseyi affetmedi. Bazıları da değişti, dönüştü. Şimdiki hükümetin içinde de birçok isim o dönemden gelen isimler. Bunların hesabı kesinlikle bir gün sorulacak ama şimdi bunların tartışılması zamanı değil. Şimdi TUDEH partisi kalmadı, Maocular kalmadı. Paramparça oldular. Kürt hareketi de aynı sonu yaşadı.

(İran’da önemli bir politik güce sahip olan TUDEH Partisinin devrim öncesinde Şah ve Amerikan karşıtı bir mitingi.)

“YAKIN GELECEKTE İRAN’IN YAKIN TARİHİYLE HESAPLAŞILACAK”

Umudumuz odur ki, yakın gelecekte birbirimizi kesip biçmeden İran’ın yakın tarihinde neler olup bittiğinin demokratik bir çerçeve içinde tartışılması, hesaplaşılmasıdır. Kesinlikle bunun olacağına inanıyorum. Ortaya bir reçete koymak istemem ama zayıfların, ezilenlerin yanında yer alan bir İran toplumunun ortaya çıkacağına inanıyorum. Açık ve demokratik bir şekilde kim nerede asılmış, kime işkence edilmiş, kim öldürülmüş bunlar ortaya çıkacak. Dünyada bunları göreceğiz. Ama yine söylüyorum bu hesaplaşma birbirimizi keserek, intikamla, kanla olmayacak.

“TÜRKİYE ATATÜRK’LE FARKLI BİR YOLCULUĞA BAŞLADI”

İran’la Türkiye’yi bir kefeye koymuyorum ben. Türkiye’nin yapısı çok farklı. Tarihsel bir kökeni var. Atatürk’ün bağımsızlık savaşının ardından Türkiye’nin farklı bir yolculuğu başladı. İran’daki kaynaklarda da bu yazar, Şah’ın babası Atatürk zamanında Türkiye’ye geldi. Model olarak çok etkilendi ama kendisi bunu uygulamaya gücü yetmedi. Atatürk’ün farklı bir kişiliği ve isteği vardı. Şah’ın babası böyle değildi. Şah’ın babası toprak ağalarını öldürdü, kendisi ağa oldu. Ama Atatürk’ün böyle bir isteği yoktu. Tek isteği modern bir Türkiye yaratmaktı. Atatürk’ün yarattığı rejimde Türkiye’de modern ve parlamenter bir sistem ile gazeteler ortaya çıktı. Partiler, eleştiri mekanizması ortaya çıktı. Ama İran’da durum böyle değil.

İRAN’DA BİR ŞEYLER DEĞİŞECEK AMA MISIR VE LİBYA’DAKİ GİBİ DEĞİL

Bugüne gelirsek, Humeyni gibi yandaşlarını destekleyen, muhalefeti ezen bir yönetim olduğuna dair işaretler görüyorum Türkiye’de ama çok yakından ve ayrıntılı bir şeyler söylemem zor. İran’da bir şeyler değişecek ama bu Ortadoğu’daki Mısır ve Libya’daki gibi dışarıdan yönlendirilen değil, İran halkının kendi öz iradesiyle ortaya çıkan bir sürecin sonunda olacak. Bu, İran halkının hakkıdır.”

(Ocak 2018’de Odatv’de yayımlanan yazının tamamını okumak için): https://www.odatv4.com/yazarlar/yusuf-yavuz/iran-libya-ve-misir-gibi-disaridan-degil-halkinin-oz-iradesiyle-degisecek-0201181200-130474

Yorum bırakın