Tokat’ın merkeze bağlı köylerinden biri olan Günçalı’daki Çal Baba ormanı, yöre halkı tarafından kutsal sayılarak bir inanç alanı olarak yüzlerce yıldır korunuyor. Köylülerin tek bir kuru dalını bile alıp götürmediği ormanda yaşlı ağaçlar ayakta ölüyor ve doğal döngüye karışıyor. İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Güldem Baykal Büyüksaraç, Günçalı köyü ve Çal Baba Ormanı’nda yaptığı saha çalışmasına dayanan bir rapor hazırladı. “Günçalılıların Çal Baba ile kurdukları yaşamsal bağ, güncel Antroposen çalışmalarına yeni soluk getirecek bir bulgu niteliğindedir” diyen Büyüksaraç’a göre bu güçlü bağ ve yerel korumacılık geleneği, insan faaliyetlerinin dünyanın ekosistemleri, iklimi ve çevresi üzerinde sebep olduğu etkiler, değişiklikler ve tahribatı ifade eden ‘antropojenik etki’ kavramına daha incelikli bir anlayışla bakmayı gerektiriyor. Antropojenik etkinin, yaygın anlamıyla, olumsuz etkilere karşılık geldiğini anımsatan Büyüksaraç, “Bu etkiler ormansızlaşma, sanayileşme, kentleşme, kirlilik, doğal kaynakların aşırı tüketimi ve sera gazı emisyonu gibi çeşitli insan eylemlerinin sonucudur. Çal Baba ise bugün tam da insan eliyle ve emeğiyle yaşamaya devam ediyor. Bu olumlu antropojenik etkiyi açıklamak üzere “insan katkılı ekogelişim (human-contributed eco-flourishing)” kavramı önerilebilir” görüşünü dile getiriyor.

(Tokat Günçalı köyündeki Çal Baba Ormanı’nda köylülerin yaptığı cemlerin kökleri geçmişe dayanıyor. 1971 yılına ait bu fotoğrafta, bir tür kutsal alan olarak kabul gören ormanda cem yapan köylüler görülüyor. Tahsin Bakır arşivi)
İlgilenenler için doğa koruma çalışmaları ve sosyal bilimler alanında yeni bakış açıları getirecek olan raporun tamamını aşağıda paylaşıyoruz:
GÜNÇALI KÖYÜ – ÇALBABA MEVKİİ (TOKAT)
SAHA ARAŞTIRMA RAPORU
19 – 23 Ağustos 2023 (Antropolog Doç. Dr. Güldem Baykal Büyüksaraç)
GİRİŞ
19-23 Ağustos 2023 tarihleri arasında, Sosyo-kültürel Antropolog Doç. Dr. Güldem Baykal Büyüksaraç tarafından Tokat il merkezine bağlı Günçalı Köyü ve Çal Baba mevkiinde, yöreye özgü sosyo-ekolojik ilişkilerin tespit ve analizi amacıyla, antropolojik bir ön araştırma gerçekleştirilmiştir.
Araştırmanın temel bulgularına dayanan bu rapor, nesiller boyu korunarak kutsal sayılan, inanç merkezi olmaya namzet, anıtsal ardıç ve sarıçamların yurdu Çal Baba ormanının yerel halkın kültürel yaşantısı, toplumsal dayanışma ve tutunum örüntüleri ve genel olarak sosyo-ekolojik sürdürülebilirlik açısından önemini ortaya koymaktadır.
METODOLOJİ
Bu araştırma kapsamındaki etnografik veriler katılımcı gözlem, yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmeler ve odak grup çalışmaları (kadınlar, erkekler ve muhtarlarla tartışma formatında düzenlenen görüşmeler) yoluyla toplanmıştır. Araştırma katılımcılarının rızası dâhilinde görüşmeler kaydedilmiş, bazı iç ve dış mekânlar fotoğraf ve videolarla belgelenmiştir. Araştırma faaliyetlerinin beş günlük dökümü aşağıda sunulmaktadır.

(Günçalı köyünden görünüm)
ARAŞTIRMA FAALİYETLERİ
1. Gün (19 Ağustos):
- Orman Yüksek Mühendisi Dr. Mehmet Ali Başaran, Gazeteci-Yazar Yusuf Yavuz ve bir grup köylüyle birlikte Çal Baba ormanı ve civarındaki “ziyaret”ler gezildi. Gezi esnasında köylülerin (başta orman olmak üzere) bu yerler hakkındaki görüşlerine başvuruldu. Çal Baba ve civarına dair toplumsal hafızada yer etmiş anlatılar ve bu yerlere atfedilen kültürel anlamlar (toplumsal pratikler, yerel gelenek ve inanışlar açısından taşıdıkları anlam ve önem) tespit edildi.
- Başaran’ın orman ve ziyaret yerlerinde gerçekleştirdiği ağaç yaş ölçümleri gözlemlendi. Başaran, gezi ekibini yörenin ağaç türleri, yaş ölçüm metodu ve anıt ağaç tespit süreci hakkında bilgilendirdi.
- Günçalı Köyü’nde gözlemler yapıldı. Köy Kahvesinde bir kısmı 70 yaş üzeri olan erkekler ile bir söyleşi gerçekleştirildi. Söyleşi esnasında, Günçalı ve çevre köy sakinlerinin Çal Baba ormanı ile kurdukları kültürel bağ hakkında bilgi edinildi. Yöre halkının kutsallık atfettiği Çal Baba ve ziyaretlere dair anı ve hikâyeler kaydedildi.

(Antropolog Doç. Dr. Güldem Baykal Büyüksaraç, Günçalı köyü ve Çalbaba Ormanında yaptığı saha çalışmaları sırasında)
2. Gün (20 Ağustos):
- Çal Baba ormanında Mahmut Olkun ve ailesinin ev sahipliğini yaptığı “şahıs kurbanı” etkinliğinde katılarak gözlem yapıldı. Olkun ailesinin kadın üyeleri, akrabaları ve diğer misafirlerle ayrı ayrı ve toplu görüşmeler gerçekleştirildi. Aynı gün, Günçalı Muhtarı Selman Görgülü ve Günçalı Köyü Sosyal Yardım ve Dayanışma Dernek Başkanı Ali Başak’tan yerel topluluk ve bilgiler alındı.
- Çal Baba ormanında kurban yemeği sonrası gezintiye çıkılarak yörenin bitki örtüsü, “anıt ağaç” olmaya namzet ihtiyar ağaçlar ile ölü devrik ağaçlar tespit edildi.
- Çal Baba civarındaki ziyaretlerde gözlemler yapıldı.

3. Gün (21 Ağustos):
- Günçalı Köyünde ev ziyaretleri gerçekleştirildi.
- Halk arasında “Dilek Ağacı” olarak bilinen, ormanın en yaşlı ağaçlarından ulu sarıçamın bulunduğu Çal Tepesine çıkıldı. Gezi esnasında, civar tepe ve düzlüklerde rüzgâr enerji santrali, birkaç Tümülüs ve sulama barajları gözlendi; maden aramak üzere açılan sondaj delikleri görüldü.
- Köy Kahvesinde Günçalı ve komşu köylerin muhtarları ile odak grup çalışması düzenlendi. (Güzelce Muhtarı Nurettin Ağca, Killik Muhtarı Yener Şahin ve Yatmış Muhtarı Serdar Şanalmış toplantıya katıldılar. Yoğunluğu sebebiyle katılım sağlayamayan Kervansaray Muhtarı Tahsin Babacan ile ertesi gün ayrıca görüşüldü).
4. Gün (22 Ağustos):
- Çamlıbel Toprak Mahsülleri Ofisi (TMO) Buğday Alım Noktası ziyaret edildi. Burada, Kervansaray Köyü Muhtarı Tahsin Babacan ile kısa bir görüşme gerçekleştirildi.
- Çamlıbel Belediye Başkanı Adem Akgül makamında ziyaret edildi ve kendisiyle 2 saatlik bir görüşme yapıldı.
5. Gün (23 Ağustos):
- Tokat merkezinde Mevlevihane ile Şehir ve Etnografya Müzeleri ziyaret edilerek, Çal Baba Mevkii ve civarındaki yerleşimlerine özgü sosyo-kültürel yaşantıyı kent ve bölge ölçeğinde coğrafi ve tarihsel bağlamları içinde ele alma fırsatı bulundu.

ÖNE ÇIKAN BULGULAR
Çal Baba Mevkii ve Günçalı Köyü Araştırması, Çal Baba ormanı ve civar ziyaret yerlerinin yerel toplulukların kültürel yaşantısı, toplumsal dayanışma ve tutunum örüntüleri ve genel olarak sosyo-ekolojik sürdürülebilirlik açısından kayda değer bulgular ortaya koymuştur.
I. Günçalı Köyü
Günçalı, Tokat’ı Sivas’a bağlayan bir kervan ve ticaret yolu üzerinde, mümbit Çamlıbel Ovasının yanı başında kurulmuş, Tokat İl merkezine 36 km uzakta bir Alevî köyüdür. Köyün adı, Osmanlı ve erken Cumhuriyet Dönemi kayıtlarında Dinar olarak geçer.[1] Çevresinde tescil edilmiş olan tümülüsler, yörenin kadim uygarlıklara ev sahipliği yaptığının belgesidir.
Günçalı, 2022 itibariyle 275 kişilik bir nüfusa sahiptir ve çevre köylerin en kalabalığıdır.[2] Köy halkının geleneksel geçim kaynakları tarım, hayvancılık ve arıcılıktır.
1970’lerden bu yana büyük şehirlere göç veren Günçalı’da, son yıllarda göze çarpan bir tersine göç eğilimi yaşanmaktadır. Türlü sebeplerle kış aylarını şehirde geçirmeyi tercih eden Günçalılılar, Haziran ile Ekim ayları arasında köyde yaşamayı alışkanlık edinmişlerdir. Saha araştırması sırasında, yaz aylarında köy nüfusunda belirgin bir artış olduğu gözlenmiş, bazı görüşmecilerin Günçalı’ya temelli dönmeyi planladıkları tespit edilmiştir. Günçalı Muhtarı Selman Görgülü, yerel bir TV kanalı için verdiği röportajda tersine göç ile ilgili şu sözleri sarf etmektedir:
Burada insanların yüzde doksanı gurbette. Gurbette ömrünü veriyor, bir emeklilik hak ediyor, zorla veya şerle. Sonra gelip hiç olmazsa yaşlılığında kendi temiz köyünde son günlerini ya da yaşlılığını geçirmek istiyor. Emeklilik parasını da buraya yatırıyor, ‘bir iki de mal alayım, etinden sütünden faydalanırım,’ diyor; 1-2 katlı da bina yapıyor ki, adam gibi ölsün.[3]
Tersine göç eğilimi, köyün mekânsal düzenine geleneksel evlerin yanı sıra yükselen 2-3 katlı beton yapıların eklenmesi şeklinde yansımıştır.

II. Çal Baba, kutsal bir “müşterek”[4]
Günçalılılar, köyün ormanlık sırtına Çal Baba ismini vermiş ve burayı ziyaret yeri olarak kabul etmişlerdir. Ormanın kutsallığı, Çal Baba’nın Horasanlı bir inanç önderi olduğu tevatürüne dayanır. Ancak, orman içinde bu öndere ait herhangi bir yatır yoktur; bunun yerine, ormanın kendisi Çal Baba’nın ruhsal-bedensel ikamesi olarak hayat bulmuştur; bir başka deyişle “ormanın tamamı onun makamı olarak kabul edilir.”[5]
Çal Baba hem hiç kimsenin hem de herkesindir. Cem törenlerinin düzenlendiği, bayramların kutlandığı, “birlik” ve adak kurbanlarının kesildiği, asker uğurlamalarının gerçekleştiği etkinlik alanı kadim bir zilyetlik hukukuna[6] işaret eder. Günçalılıların nesilden nesile aktardığı, orman içi mekânın kullanım haklarını belirleyen bu toplumsal akit gereğince, her ailenin sahiplenmiş olduğu bir ağaç gölgesi vardır. Ağaçlar arasına yatırılmış kütüklerle sınırları belli bu alanlara ailenin izni olmaksızın başka birileri oturamaz. Köylülerin halen sıkı sıkıya bağlı olduğu bu düstur, Günçalı’ya has bir mekânsal düzenleme-disiplin anlayışına ve toplumsal yaşam etiğine işaret etmesi açısından oldukça önemlidir.

Köyden kente göç yoğunlaşmadan önce, Günçalı ve çevre köylüler, yılda iki kez Çal Baba’ya çıkar, topluca kurban keserek bol ve bereketli bir tarım sezonu geçirmiş olmanın karşılığında O’na şükranlarını sunarlarmış. Mayıs ayındaki etkinliğe Bahar Çal’ı, Eylül’dekine ise Güz Çal’ı denirmiş. Bu iki günde 100 civarında kesilen kurban için kullanılan ifadenin “Birlik Kurbanı” olması, bu ritüelin toplumsal tutunum açısından önemini gösterir. Birlik Kurbanı, cömert Çal Baba’nın kutsal ruhuna teşekkür mahiyetinde bir armağan sunmanın ötesinde, etin ormanın kalbinde hep birlikte tüketilmesi pratiğiyle, halk arasında birlik-beraberlik duygusunu pekiştirmeye de yarar. Ritüelin toplumsal eşitlenme ve dayanışmaya vesile olduğu aşikârdır.
Birlik Kurbanı, kente göçün yoğunlaştığı yıllardan itibaren, eğitim yılı takvimine bağlı olarak, genellikle okulların kapandığı Haziran ayı içerisinde düzenlenmektedir. Köyde tam zamanlı yaşayan bir görüşmeci Cem töreninin düzenlendiği ve Semah dönüldüğü Birlik Kurbanı’na dair görüşlerini şu şekilde belirtmiştir:
Günçalı köyünden olup da ülkenin neresinde yaşıyor olursa olsun yılda bir gün de olsa izin alıp buraya gelirler ve o gün burada bulunmaktan huzur bulurlar. O gün burada 100 civarında kurban kesilir. Gerek Günçalı’dan gerek çevre köyler ve vilayetlerden buraya gelenler olur. Aydın’dan bile gelenler var. İnsanları buraya getiren, bu gördüğünüz kutsal mekân.

Bugün, senede bir kez düzenlenen Birlik Kurbanının organizasyonuyla (hemşehrilerin otobüslerle köye taşınması dâhil) Günçalı Köyü Sosyal Yardım ve Dayanışma Derneği ilgilenmektedir. Dernek, 1998 yılında Tokat kırsalının yoğun göç verdiği İstanbul’da kurulmuş ve kurulduğu günden bu yana, şehre göçenler arası dayanışmanın yanı sıra, hatta ağırlıklı olarak, köyün altyapı ve diğer ihtiyaçlarını karşılamayı ve öğrenci bursu sağlamayı görev edinmiştir.[7] Örneğin, toplanan dernek aidatlarıyla, “imece usulü,” yollar genişletilmiş; içinde Cem Evi, yemekhane ve misafirhane bulunan bir köy konağı yapılmış; Çal Baba tesisi inşaatına (2002) katkı sunulmuştur. Dernek Başkanı Ali Başak ve dernek üyeleriyle yapılan görüşmelerden, kentte yaşayan kesimin dernek aidiyetinin güçlü olduğu izlenimi edinilmiştir. “Bir ayağı hep Günçalı’da” olan köylülerin aidatlarını düzenli ödemeye özen gösterdikleri ve böylece köylerine hizmet ettikleri düşüncesinden mutluluk duydukları anlaşılıyor.

Çal Baba etkinlik alanının mekânsal düzenlenişi, Günçalılılar arasında gözlemlenen yer-temelli kimliklenme ve aidiyet duygusu, toplumsal dayanışma ve tutunumu belgeler niteliktedir. Birlik ve Adak Kurbanlarının gerçekleştirildiği bu alanda, kurban kesim alanı, büyük kazanların dizildiği açık mutfak, tezgâhlı kapalı mutfak ve tuvalet kulübeleri içeren, tek katlı bir tesis ve hemen onun yanı başında bir hayrat çeşmesi bulunmaktadır. Köylülerin tesisin düzenli ve alanın temiz olmasına özen gösterdikleri dikkat çekmektedir.

Araştırmacı (Büyüksaraç), saha çalışmasının 2. günü, Olkun ailesinin düzenlediği Adak Kurbanı’na [8] katılmış, aile üyeleri ve Günçalı ile çevre köylerden (özellikle Güzelce) gelen akraba ve yakınlarla görüşme fırsatı bulmuştur. Çal Baba’nın failliği, özellikle sağaltıcı gücü ve yöre halkının orman koruma bilinci kadınlarla yapılan görüşmelerde öne çıkan temalardır. Çal Baba’nın sağaltıcı kudretinin en uç örneği kadınları doğurgan kılma yetisidir. İnanç gereği, çocuğu olmayan her kadın “gögüç” (veya “goguç”) denen ardıç tohumunu yiyerek şifa bulur ve çocuk sahibi olur, yeter ki “özünü ikiletmesin!”[9]


(Günçalı halkının ‘gögüç’ olarak adlandırdığı ardıç ağacı tohumları ve anıtsal ardıç ağaçlarından biri olan ‘Ziyaret ardıcı’)
Çal Baba, yerel halkın manevî dünyası kadar seküler (toplumsal) yaşam için de önemli bir mekândır. Köylülerin boş vakitlerinde sosyalleştikleri, toplumsal bağları pekiştiren bir müşterek alandır. Çal Tepesindeki ulu sarıçamın ya da, daha aşağıda, etkinlik alanındaki meşenin altında semah dönüldüğü gibi, dilek çaputu eksik olmayan bu ağaçların etrafında yıllarca eğlenceler ve oyunlar düzenlenmiş; evlenme yaşına gelen gençler yine bu ağaçların altında sevdikleriyle buluşmuş.
Günçalı eski muhtarlarından Dursun Çobantepesi ve eşi Elif Hanım’ın 1985 yılında Çal Baba’ya hediye ettiği çeşmenin mermer tabelasında “Paylaştıkça çoğalan tek şey sevgidir” yazılıdır, duvarında ise el yazısı ile yazılmış bir şarkı sözü vardır: “O şimdi asker.” Bu ‘yerinde’ bir sözdür, zira Çal Baba, erkekler için önemli bir “geçiş ritüeli”[10] sayılan asker uğurlama merasimlerinin de mekânı olmuştur.

Çal Baba ormanı, başta Günçalı olmak üzere, Alevî köy kültürünü ayakta tutan bir mekândır ve “inanç merkezi” olarak tescillenmeye değer bir kutsal müşterektir. Bununla birlikte, buranın Sünni inanca sahip çevre köy halkı tarafından da benimsendiği tespit edilmiştir. Örneğin, Kervansaraylılar da, tıpkı Günçalılılar gibi, Çal Baba’yı sık sık ziyaret eder ve kurbanlarını burada keserler. Bunun neticesinde, mezhep-aşırı bir kutsal mekân olarak Çal Baba’nın topluluklar arası ilişkilerin sıkılaşmasında ve toplumsal yaşamın genişleyerek ortaklaşmasında payı büyüktür.
II. Ziyaretler[11]: Kültürel-doğal miras ve mitik-tarihsel hafıza
Günçalı Köy araştırma gezisinde, yıllar boyu kutsallığını korumuş, mitik-tarihsel hafıza arşivi niteliğindeki kültürel-doğal miras alanları da ziyaret edildi. Çal Baba Ormanı ve civarında toplam 7 adet miras noktasında gözlem yapıldı ve köylülerle bu mevkilerde görüşmeler gerçekleştirildi. Araştırma konusu miras noktalarının yerel isimleri şu şekildedir:
1. Ziriat (Ziyaret)
2. Derin Dere
3. Çal Tepe
4. Keteğin Tarla Cem Yeri
5. Melek Gaze (Melik Gazi)
6. Kilise Tepe
7. Soğuk Pınar

(Büyüksaraç, Orman Yüksek Mühendisi Dr. Mehmet Ali Başaran’dan ormandaki anıtsal nitelikteki ağaçlar ve orman ekosistemi hakkında bilgi alıyor…)
Ziyaret edilen bu mevkilerden özellikle ikisi, Melek Gaze ve Kilise Tepe, ilginç menkıbe ve anılarla yörenin sözlü tarihine ışık tutuyor.
Saha çalışması ekibinden Gazeteci-Yazar Yusuf Yavuz, Melek Gaze’nin hikâyesini şu şekilde aktarıyor:
Tokat’ın da içinde olduğu bölgede hüküm süren Danişmentli Beyliğinin üçüncü hükümdarı olan Melik Emir Gazi (Melik Gazi, ölümü 1134) ordusunun Haçlılarla yaptığı savaşlardan birinde yaralanan askerler bu ormana sığınır. Yaralı askerler, tıpkı bugün ormanda bulunan farklı türlerdeki ağaçların sırt sırta vermesi gibi birbirine yaslanarak iyileşirler ve Melik Gazi ormanın sonsuza kadar yaşaması için dua eder. Köy halkı bugün yaklaşık 450 yaşındaki ulu ardıçların bulunduğu bir tepeye Melek Gaze (Melik Gazi) diye anıyor ve buradaki ağaçlara asla zarar verilmiyor.[12]
Melek Gaze hikayesi, indirgemeci modern düşüncenin üretmiş olduğu doğa-kültür ikiliğine yönelik incelikli bir eleştiri olarak da görülebilir. Bu anlatıda, tarihi bir savaşta yaralanan askerlerin ormana sığınması bağlamında, insan ve doğanın iç içeliği vurgulanmaktadır. Askerlerin ormandaki ağaçlar gibi şifa için birbirlerine yaslanmaları insanların doğanın ayrılmaz bir parçası olduğunun ifadesidir. Ayrıca, Melik Gazi’nin ormanın sonsuza kadar yaşaması için ettiği dua, Çal Baba’nın gönüllü bekçiliğini yapan yöre insanının doğa ile kurduğu uyumlu ilişkiyi ve derin manevi bağı akla getiriyor.

(Danişmend Melik Gazi’ye atfedilen tepedeki ardıç ağacı)
Doğal ve kültürel mirasın iç içe olduğu bir başka ziyaret yeri de Kilise Tepe’dir. Saha çalışması ekibinden Orman Yüksek Mühendisi Mehmet Ali Başaran, bu tepede yaşam süren 506 yaşındaki boylu ardıcın (Latince ismiyle Juniperus excelsa, “boz ardıç” olarak da bilinir) “Kilise Ardıcı” ismiyle Anıt Ağaç olarak tescillenmesi gerektiği görüşündedir.[13] Yöre insanının yüzlerce yıldır ziyaret yeri olarak benimsediği bu ulu ardıç, antik kilise kalıntılarının da yanı başında yer alıyor. Günçalılılar, kilise civarındaki arazide bol miktarda şarap küpü olduğunu ve tepede yerleşimlerin bulunduğunu da aktardılar.
Çal Baba ve civarının tespit edilen en yaşlı ağacı Kilise Ardıcı, masif bir kaya bloğu üzerinde yükselmektedir. İstinat duvarı gibi duran bu kaya bloğu yarı işlenmiş bir form izlenimi veriyor. Bu form Kilise Tepe’nin doğu eteğinden çıkan su kaynağı ve güneyinde ve doğusundaki arazide konumlanan tümülüsler ile birlikte değerlendirildiğinde, bölgede açık hava tapınağı ve benzeri kutsal alanların bulunduğunu tahmin etmek mümkündür.


(Kilise Tepe olarak anılan bölgedeki anıtsal ardıç ağacı)
Kilise Tepe ile ilgili bir başka ilginç ayrıntı ise, anıtsal boylu ardıcın üzerinde yükseldiği kaya bloğunda saklıdır ve yöre halkının başka bir dilek dileme pratiğine işaret eder. Kayalığın oyuklarına tutturulmuş taşlar, dilek taşlarıdır. Dilek dileyen kişi eline küçük bir taş alıp bunu duvara tutturmayı dener. Taş oyukta durur, yere düşmezse, dileğin gerçekleşeceğine inanılır.
Ziyaretler, yöre halkına dilek dilemenin türlü yolunu göstermiştir. En yaygın yöntem ağaca çaput bağlamak gibi görünse de, dileğin bazen bir oyuğa yapışan taşta bazen de ağacın gövdesine saplanan metal bir nesnede (at nalı, çivi, maden para vb.) sabitlenerek gerçekleşeceğine inanılır.
Ziyaret yerleri, tıpkı Çal Baba Ormanı gibi, korunması zarurî “hafıza mekânlarıdır:”[14] toplumsal belleği canlı tutan, arkeolojik/doğal miras gibi somut ve mitik-tarihsel anlatılar ya da dilek dileme ritüelleri gibi soyut miras unsurları içerirler. Bu mevkiler arasında Kilise Tepe, nispeten belirgin kalıntılar dolayısıyla arkeolojik sit olma olasılığı en yüksek mevki sayılabilir.

III. Yerel topluluk temelli orman koruma örneği olarak Çal Baba
Yöre halkının doğa koruma bilinci, özellikle Çal Baba’ya gösterdikleri ihtimam ve bakım emeği, bu araştırmaya damgasını vuran bir bulgudur. Çal Baba, yerel bir topluluk tarafından korunan bir orman olması özelliğiyle, ekolojik antropolojiye oldukça ilginç bir vaka örneği sunuyor. Burada, çeşitli meşe türleri, sarıçamları, boylu ardıçları, çitlembik ağaçları ve yabani meyve türleri ile “kalıntı orman” olarak nitelendirilebilecek kadim bir ekosistemden söz ediyoruz.
Modern düşüncenin “bilinç” olarak nitelendirdiği şey, efsane ve söylencelerle bezeli, derin bir hafızanın ürettiği bir bilme ve Çal Baba söz konusu olduğunda teslim olma halidir. Yöre insanı, Çal Baba’nın sunduğu güzellik ve iyiliklerden O’nun izin verdiği ölçüde yararlanmaktadır. Ağacının gölgesinde belki uyuyacak, etrafında semah dönecek, dalına çaput bağlayacaktır da o dal rüzgârdan kopup yere düştüğünde alıp sobasında yakmak için onu evine götürmeyecektir. Çal Baba dışına tek bir dal taşımaktan imtina etme halini köyden bir görüşmeci şu sözlerle anlatıyor:

Günçalı köylüleri olarak bizde dedelerimizden, atalarımızdan kalma bir inanç vardır; eğer bu ormandan kim bir ağaç kesip evine götürürse başına çeşitli belaların, kötülüklerin geleceği inancı yaygın olduğu için köyümüze yaklaşık 1 kilometre mesafede olmasına rağmen bu ormandan tek bir kuru dal dahi götürülmez. Götüren ailelerin de çeşitli olaylar yaşadığına bizler de tanık olduk. Kötü olaylar diyebiliriz bunlara. Keşke yaşanmamış olsaydı. Benim dedem vardı, 90 yaşında. Ben 1980’li yıllarda bu kültürün ne zamandan beri var olduğunu ona sorduğumda, ‘benim aklım erdi ereli biz buraya geliyoruz ve kurbanlar kesiyoruz’ demişti. İyi ki Günçalı köyünde bu inanış var. Çünkü bizim dedelerimiz yaklaşık 10 kilometrelik mesafedeki ormanlardan ağaçlar getirerek ihtiyaçlarını karşılamışlar ama köyün hemen yanı başında olan bu ormandan tek bir kuru dal dahi götürmemişler. Bu güzel bir gelenek. Burada bulunan çam ağaçlarından bir dal alınıp hayvanların su içtiği yerlere konulur. Bir de köyümüzdeki cami, cem evi, pınar gibi yerlerin yapımında kullanılmıştır. Özel kendi evlerinde asla kullanılmamıştır.

Kısacası, Günçalılılar, ormanı şahsi çıkarları için kullanmamaya ant içmiş atalarının mirasını devralmış, Çal Baba’nın gönüllü korumacıları olmuşlardır.
Günçalılıların orman korumacı refleksinin belki de en güzel kanıtı, Çal Baba’ya çıkarken karşımıza çıkan ömrü tükenmiş devrik ağaçlar. Köylüler, kendiliğinden ölüp yere yığılan ağaçların börtü böceğe yuva olduğunun farkındalığıyla onlara dokunmuyor. Ayrıca, var olanın korunup gözetilmesi dışında Kilise Tepe gibi yerlerde ağaçlandırma çalışması yapıldığını biliyoruz.


Günçalılıların Çal Baba ile kurdukları yaşamsal bağ, güncel Antroposen çalışmalarına yeni soluk getirecek bir bulgu niteliğindedir. Bu güçlü bağ ve yerel korumacılık geleneği, insan faaliyetlerinin Dünya’nın ekosistemleri, iklimi ve çevresi üzerinde sebep olduğu etkiler, değişiklikler ve tahribatı ifade eden “antropojenik etki” kavramına daha incelikli bir anlayışla bakmayı gerektiriyor. Antropojenik etki, yaygın anlamıyla, olumsuz etkilere karşılık gelmektedir. Bu etkiler ormansızlaşma, sanayileşme, kentleşme, kirlilik, doğal kaynakların aşırı tüketimi ve sera gazı emisyonu gibi çeşitli insan eylemlerinin sonucudur. Çal Baba ise bugün tam da insan eliyle ve emeğiyle yaşamaya devam ediyor. Bu olumlu antropojenik etkiyi açıklamak üzere “insan katkılı ekogelişim (human-contributed eco-flourishing)” kavramı önerilebilir.

1700 rakımlı Çal Tepe’nin ulu sarıçamı yukarıda bahsi geçen olumlu antropojenik etkinin, ya da insan katkılı eko gelişimin en güzel örneğini veriyor. Ölmeye yüz tuttuğu düşünülen ihtiyar ağacın hayata tutunma inadı bu araştırmanın etkileyici bir başka bulgusudur:
[…] Çamlıbel Ovasını seyreden sarıçam köylülerin gelip dertleştiği, derdini, sırrını anlattığı ve kutsal sayıp ziyaret ettiği bir ağaç. Dr. Mehmet Ali Başaran’ın yaptığı ölçümde ağacın yaşının 500’e yakın olduğu ortaya çıktı. Etkileyici bir görünümü olan koca çamın dalları kurumuş. Köylüler, pandemi öncesine kadar bu kutsal ağacın canlı olduğunu söylüyor. Ancak pandemide uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle insanların ziyaret etmediği bir dönemde ağaçta kuruma başlamış. Dalları kurumuş görünse de Başaran’ın yaptığı ölçüm sırasında ağacın gövdesinin hâlâ canlı olduğu ortaya çıktı. Yüzlerce yıldır bu dağları bekleyen ve binlerce insanın sırrını paylaşan, derdine ortak olan bu ulu ağaç ölçümler sırasında adeta gözyaşlarını dökercesine özsuyunu akıttı. Öğle saatlerinde dibine düşen gölgesiyle daha da etkileyici görünen bu ulu sarıçam ağacının tamamen kurumadığını duyan köylülerin, bu bilginin paylaşıldığı gece tepeye kadar bidonlarla su taşıyarak ağacın dibine döktüğünü öğreniyoruz.[15]


ARAŞTIRMA SONUÇLARI: ÇALBABA MEVKİİNDE BÜTÜNSEL KORUMAYI ZORUNLU KILAN HUSUSLAR
Aşağıda özetlenen araştırma sonuçları, Çal Baba Mevkii ve Günçalı Köyünde gerçekleştirilen etnografik görüşmeler, katılımcı gözlem, yerel halk ve uzmanlar (Dr. Mehmet Ali Başaran ve Yusuf Yavuz) eşliğinde düzenlenen peyzaj gezilerinin sağladığı nitel veriler ile Orman Yüksek Mühendisi Dr. Başaran’ın hazırlamış olduğu Günçalı Anıt Ağaç Raporu’na dayanmaktadır.
I. Sosyo-kültürel yaşam, toplumsal dayanışma ve tutunum
Çal Baba ormanı, Alevî kültürünün kendini var etmesinin temel koşulu olmuş ritüellere ev sahipliği yapması açısından çok önemli bir kutsal müşterektir. Alevî yaşantısına özgü bir inanç merkezi olarak tescillenmesi yerinde olacaktır.
Bununla birlikte, aynı mekân, farklı inançlara sahip toplulukların bir araya gelip toplumsal bağlarını güçlendirdiği bir yer olarak da hizmet etmektedir. Alevi-Sünni köyler arası ilişkilerin düzenlenmesine katkı sağladığı ve topluluklar arası kültürel köprü görevi gördüğü rahatlıkla söylenebilir.

(Tokat Günçalı köyündeki Çal Baba Ormanı’nda köylülerin yaptığı cemlerin kökleri geçmişe dayanıyor. 1971 yılına ait bu fotoğrafta, bir tür kutsal alan olarak kabul gören ormanda cem yapan köylüler görülüyor. Tahsin Bakır arşivi)
Ormanla ilişkilendirilebilecek en önemli ritüel diyebileceğimiz Birlik Kurbanı, Çal Baba’ya duyulan şükranı ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda etin ormanın içinde topluca tüketilmesi pratiğiyle, topluluk içinde birlik-beraberlik ve dayanışma duygusunu güçlendirmeye de katkı sağlar. Çal Baba Ormanının bütünsel olarak korunması, toplumsal eşitlenme ve dayanışmaya vesile olan bu ritüelin yaşatılması açısından önemlidir.
II. Çevresel ve kültürel yönleriyle bütünsel sürdürülebilirlik
Sürdürülebilirlik, doğal kaynaklar ve ekolojik dengenin korunmasının yanı sıra, mevcut ve gelecek nesillerin refahını sağlamaya odaklanan kapsamlı bir olgudur. Sürdürülebilirlik yönetimi, doğayla uyumlu bir beşerî varoluş yaratmak amacıyla çevresel, ekonomik ve toplumsal faktörler arasındaki karmaşık ilişkileri ele almayı gerektirir. Bir başka deyişle, çevrenin korunması, kaynak yönetimi ve ekonomik döngüsellik toplumsal adalet ve kültürel devamlılık ile dengeli biçimde ve uzun vadeli planlamalar yoluyla gözetilmelidir.

(Köylüler Çalbaba Ormanından kurumuş bir ağaç dalını bile götürmüyor. Kutsal sayılan ormanda ömrünü tamamlayan ağaçlar doğal döngüye karışıyor.)
Ormanlar biyoçeşitlilik ve ekolojik dengeye katkı, karbon depolama gibi işlevlerle çevresel sürdürülebilirlik açısından kritik bir rol oynar. Çal Baba’da olduğu gibi, yaşayan ağaçlar kadar kendiliğinden yaşamını tamamlayan ağaçlar da orman ekosistemleri açısından büyük önem taşır.[16] Orman ekolojisi alanında yürütülen araştırmalar, ölü ağaçların çeşitli organizmalar için habitat sağladığını, biyolojik çeşitlilik ve karbon döngüsünü desteklediğini, dolayısıyla orman ekosistemlerinin sağlıklı gelişimlerinde belirleyici bir rol oynadığını göstermiştir. Ölü ağaç bilgisi, orman yönetimi ve restorasyon ekolojisine rehberlik edecek niteliktedir. Ölü ağaçların ekosistem bütünlüğünün ve işlevlerinin korunmasındaki öneminin anlaşılması sürdürülebilir orman yönetimi ve koruma çabaları açısından gereklidir. Çal Baba, bir an önce tescillenmesi gereken anıtsal ağaçları kadar devrilerek heybetinden bir şey kaybetmeyen ölü ağaçlarıyla da değerlidir ve her şeyiyle korunmalıdır.

Çal Baba gibi ormanların mevcut haliyle muhafaza edilmesinin, enerji ve doğal kaynak ekonomilerine karşı dirençli kılmanın toplumsal gerekçeleri de vardır. Yerel topluluklarca sahiplenilen ormanlar, geleneksel pratikler, ritüeller ve bilgi sistemlerinin temelini oluşturur, dolayısıyla korunmaları kültürel sürdürülebilirlik için vazgeçilmezdir. Bu anlayış en nihayetinde, yerel toplulukların refahı açısından da olumlu sonuçlar doğuracaktır.
11.10.2023
Doç. Dr. Güldem Baykal Büyüksaraç (İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi)
Kaynaklar:
[1] Örneğin, 1522 tarihli 387 numaralı Muhasebe-i Vilayat-ı Karaman ve Rum Defteri, T.C. Dahiliye Vekaleti, Son Taksimat-ı Mülkiyede Köylerimizin Adları, Ankara, 1928. Bknz. Nişanyan Yer Adları: Türkiye ve Çevre Ülkeler Yerleşim Birimleri Envanteri, https://nisanyanyeradlari.com/?yer=31085&haritasi=g%C3%BCn%C3%A7al%C4%B1
[2] 2022 yılı verilerine göre, Güzelce’de 270, Killik’te 109, Kervansaray’da 216 ve Yatmış’ta 128 kişi yaşamaktadır. Bknz. https://www.nufusune.com/merkez-ilce-nufusu-tokat.
[3] Bknz. Sesim TV röportajı, https://www.youtube.com/watch?v=U8Wr237eTt0&t=41s
[4] “Müşterek,” bir topluluk tarafından kolektif olarak sahip olunan veya yönetilen mekânlar, doğal kaynaklar ve bunlarla özdeşleşmiş toplumsal pratikler için geliştirilmiş bir kavramdır. Müşterekler genellikle toplumsal paylaşım, dayanışma, elbirliği ve kolektif yönetim ilkeleriyle ilişkilendirilir. Müşterekler kuramı, sürdürülebilir kaynak yönetimi, sosyal adalet ve demokratik yönetişim biçimleri açısından önemli argümanlar sunmuştur. İlgili temel kaynaklar için bknz. Akbulut, Bengi. “Commons.” In Routledge Handbook of Ecological Economics, pp. 395-403. Routledge, 2017; Hardin, Garrett. “The tragedy of the commons: the population problem has no technical solution; it requires a fundamental extension in morality.” Science 162, no. 3859 (1968): 1243-1248; Linebaugh, Peter. The Magna Carta manifesto: Liberties and commons for all. Univ of California Press, 2009; Macpherson, Crawford Brough, ed. Property, mainstream and critical positions. Vol. 214. University of Toronto Press, 1978; Ostrom, Elinor. Governing the commons: The evolution of institutions for collective action. Cambridge university press, 1990.
[5]https://yusufyavuzhaber2022.wordpress.com/2023/08/31/tokatli-avatarlar-ve-kutsal-ormanda-bir-hafta/
[6] Burada, “zilyetlik hukuku” kavramı Günçalılıların Çal Baba ormanı içindeki mekânsal kullanım haklarını düzenleyen uzlaşı temelli etik sistem anlamında kullanılmıştır.
[7] Dernekle ilgili bilgiler Dernek Başkanı Ali Başak’tan edinilmiştir.
[8] Köylüler arasında “şahıs kurbanı” ifadesi de yaygındır.
[9] Günçalılıların sıklıkla kullandığı “özünü ikiletmemek” ifadesi tereddütsüz ve inanarak dilek dileme anlamına gelir.
[10] “Geçiş ritüelleri” (les rites du passage), ilk kez etnograf ve folklorcu Arnold van Gennep (1909) tarafından çeşitli kültürlerde doğum, ergenlik, evlilik ve ölüm gibi önemli yaşam geçişleri için kullanılan ve daha sonra antropolog Victor Turner (1969) tarafından geliştirilen bir kavramdır. Geçiş ritüelleri üç aşamalı bir süreçten oluşur: (topluluktan) ayrılma, geçiş ve (toplulukla) bütünleşme. Turner, geçiş ritüellerinin hem sosyal normları ve rolleri güçlendirmeye hem de bireylere kendi topluluklarına ait bir kimlik ve aidiyet duygusu sağlamaya hizmet ettiğini vurgulamıştır. Bknz. Turner, Victor. The Ritual Process: Structure and Anti-Structure (Uni of Chicago Press, 2008).
[11] Ziyaret ve yatırlar, halk arasında veli veya ermiş sayılan kişilere ait mezar, makam veya bu kişilerin izlerini taşıyan kutsal mekânlardır. Anadolu’nun birçok yerinde rastladığımız ziyaretlerin geçmişi İslamiyet öncesi dönemlere uzanır. Bknz. Çıblak Coşkun, Nilgün. “Yatır ve Ziyaretlerin Halk Kültüründeki Rolü Bağlamında Mersin’deki Muğdat Dede Türbesinin İncelenmesi.” Electronic Turkish Studies 8, no. 1 (2013); İnevi, Nurdan Kılıç. “Keramet Motifi Üzerine Bir Araştırma.” Doktora Tezi. (Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, 2019); Ocak, Ahmet Yaşar. Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslam Öncesi Temelleri. İletişim Yayınları (2002); Soileau, Dilek Kızıldağ, “Elif Ana (Maraş-Pazarcık) Üzerine Antropolojik Bir Çözümleme.” (Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi, 2006); Yalçınkaya, Fatoş. “Muş’ta Yatırlar ve Yatırlarla İlgili Anlatılan Menkıbeler.” Yüksek Lisans Tezi, (2008).
[12] https://yusufyavuzhaber2022.wordpress.com/2023/08/31/tokatli-avatarlar-ve-kutsal-ormanda-bir-hafta/
[13] Çal Baba civarında anıtsal ağaç niteliğinde pek çok ağaç bulunmaktadır. Mehmet Ali Başaran, sadece bir günlük yaş ölçüm çalışmasıyla 5 adet anıt ağaç ve 5 adet istikbal anıt ağaç tespit etmiştir. Anıt ağaç statüsünü almaya değer bulunan ağaçlar için önerilen isimler şu şekildedir: Kilise Ardıcı (506), Melik Gazi Ardıcı (470), Çal Baba Sarıçamı (450), Ziyaret Ardıcı (352), Cem Yeri Mazı Meşesi (250). Bknz. Başaran, Mehmet Ali. Tokat İli Merkez İlçe Günçali (Çal Baba) Köyü: Anit Ağaç ve İstikbal Anıt Ağaç Tespit Raporu, Ekim 2023.
[14] Hafıza mekânı (lieux de mémoire) kavramı için bknz. Nora, Pierre. “Between Memory and History: Les Lieux de Mémoire,” representations 26 (1989), 7-24.
[15] https://yusufyavuzhaber2022.wordpress.com/2023/08/31/tokatli-avatarlar-ve-kutsal-ormanda-bir-hafta/
[16] Ölü ağaçlar üzerine yürütülmüş önemli uluslararası çalışmalar için, bknz. Gurnell, Angela M., K. J. Gregory, and Geoffrey E. Petts. “The role of coarse woody debris in forest aquatic habitats: implications for management.” Aquatic conservation: marine and freshwater ecosystems 5, no. 2 (1995): 143-166; Hagan, John M., and Stacie L. Grove. “Coarse woody debris: humans and nature competing for trees.” Journal of Forestry 97, no. 1 (1999): 6-11; Harmon, Mark E., Jerry F. Franklin, Fred J. Swanson, Phil Sollins, S. V. Gregory, J. D. Lattin, N. H. Anderson et al. “Ecology of coarse woody debris in temperate ecosystems.” Advances in ecological research 15 (1986): 133-302. Ulusal çalışmalar için, bknz. Sabri, Ü. N. A. L., and Ömer Küçük. “Ölü ağaçlarda yaşayan böcek (Coleoptera) türleri ve orman ekosistemindeki önemi.” Turkish Journal of Forestry 8, no. 1 (2007): 123-133. Ayrıca, Oğuz Kurdoğlu’nun “Doğal Yaşlı Ormanlar ve Ölü Ağaçlar” konulu araştırma sunumu için bknz. https://www.youtube.com/watch?v=z7cfPuKPU2g